21 Ekim 2010 Perşembe

Kısmet Londra'yaymış

İlk yurtdışı tatilimde kısmet Londraya'ymış. Londra'ya gidip otelimize yerleştikten sonra hemen yakındaki bir parka daldık. Güzel bir başlangıç oldu. Miyav, hav ya da gak olmayan küçük hayvanlar sardı çevremizi. Adlandırabileceğim bir ses de çıkarmıyorlardı. Ben de miyav ailesine dahil ettim onları.
Sonra kuşlar ve ördekler gördüm. Biraz etrafta serbestçe dolanmama da izin verdiler.
Bu tatilinin güzel yanlarından biri gece uykularıydı. Bütün gece boyunca annem ve babamla aynı yatakta yattım. Evimize dönünce de böyle olsun isterdim.
Ertesi gün British Museum'a gittik. Müze gezisi öncesi bana yemek yedirmeye çalıştılar, yemek istemedim. Herkes bize baktı. Ben de şovuma devam ettim.

Müzede kendime arkadaşlar edindim. Hiç duymadığım bir dilde konuşuyorlardı.


Müzede bir de kocaman at vardı. Babam söyledi, bizim oralardan gelmiş.


Tüm Londra gezilerimiz boyunca elimden geldiğince uyumamaya çalıştım ama genelde sonunda dayanamadım. Gene de yarım saat - 45 dakika ile sınırlı tutmayı başardım.

Babamla parkta bir yandan yemek yedik, bir yandan da sincap kovaladık.


St. James Kilisesi'nin bahçesi çok keyifliydi. Pek çok şeyi mıncıklama fırsatı buldum. Kilisede çok güzel bir müzik vardı. Tam ben de eşlik etmeye başlamıştım ki annem beni kaptığı gibi dışarı çıkarttı. Neden anlamadım.

Öyle çok bebek arabasında dolaştırdılar ki beni, ayakkabı ve çoraplarımı çıkararak durumu protesto ettim.
Uzun süreli uçak ve havaalanı ulaşım süreleri beni biraz zorladı. Sonunda babamın kucağında uyuyakalmışım.